Eski Ramazanlar
"...Çocukluğumda Ramazanın 20'sinden itibaren kendimi garip bir hüzün kaplardı. Oyunlarıma bir neşesizlik, çalışmalarıma bir isteksizlik gelirdi. Her sabah yatağın içinden kalbimde bir derin acıyla uyanırdım ve kendi kendime; 'Bir gün daha gitti, bir gece daha gitti. Bugün 25, yarın 26, öbür gün...' daha ziyade sayamazdım. Bu bana yakınımdan birinin öleceği günü hesap etmek gibi muzlim ve acayip görünürdü...
Eskiden Müslüman evlerinde Ramazanın son günleri bir hastanın son demleri kadar üzüntülü geçerdi. Herkeste sanki aile reislerinden biri ölüm döşeğine yatmış gibi bir his hâsıl olurdu. Teneffüs edilen havada mukaddem bir yaz kokusu sezilirdi. Ve câmilere gidilip ağlanırdı. Oralar hüzün ile taşan gönüllerin alabildiğine boşandığı yerlerdi...
Dün gece odamın penceresinden minarelerdeki 'elvedâ' seslerini dinlerken, birdenbire çocukluğumun Ramazan sonlarına doğru gönlümü kaplayan o eski hüznüne düştüm...
"Elvedâ ey Ramazan, elvedâ! Asır bizi aldattı, sen bize küstün. Hâlimiz ne olacak? Nerede şifâ, nerede gufran bulacağız?.."
(14.06.1920) Yakup Kadri Karaosmanoğlu
"... Geçen sene, Ya şehr-i mübârek! Seni boynumuz bükük, alnımız yerde, kalbimiz kırık, dimağımız yeis bulutları ile kaplı olarak karşılamış, kudûmünü (gidişini) bayram sabahı hüzün ile idrak eden öksüzler gibi gözyaşları ile tebrik etmiştik. Yine neşe, bereket, ferah ve saadet bırakarak gideceksin."
Ercüment Ekrem Talû (10.05.1921)