bâd-ı sâbâ

Cumartesi, Şubat 28, 2009

İnsanlık Krizi

Karl Popper’a göre bir bilim adamı ne zaman bir meseleye çözüm bulduğunu zannetse, bulduğu çözümü ispattan ziyade o çözümü çürütmek için çaba sarfetmelidir. Fikrini sorgulamalı, gerektiğinde hatalı olduğunu söylemekten kaçınmamalıdır. Bir bilim adamı öncellikle mütevazı bir insan olmalıdır.

Tarihçi Mehmet Genç de karşılıştığım nadir mütevazı ilim adamlarından biridir. Dersini aldığım bir dönem boyunca meseleleri ne kadar soğuk kanlı ve ilmî bir şekilde ele aldığını, gayesinin bir fikrin tarafını tutmak, onu savunmak değil de asıl cevabını bulmak olduğuna bizatihi şahit oldum.

Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi adlı eserinde, Osmanlı Devletinin iktisadi görüşlerini izah etmeye çalışmış, bunun yanında Osmanlı Devletinin neden sanayi devrimini gerçekleştiremediği gibi bazı meseleler üzerinde kafa yormuştur ki, mutlaka okunması icap eden bir kitapdır ve başka bir yazı da etraflıca üzerinde durulmalıdır.

Fakat benim bu kitapda rastladığım ve uzun zamandır unutamadığım bir bölüm var. Avrupa ülkeleri yüzyıllardır yüksek gümrük vergileri, kotalar koyarak ithalatı kısarken, ihracatı mümkün olduğu kadar arttırabilmek için gerektiğinde savaşı bile göze alabilmektedir. Osmanlı Devletinde ise durum tam tersidir. İhracatı sınırlandırırken, ithalatı serbest bırakmış, ticaret anlaşmalarında, pazarlık gücünü ihracat kotalarını arttırmak için kullanmıştır. Yazar bu esnada Osmanlı bürokratlarının aslında Avrupa’daki uygulamalardan bihaber olmadığını söyleyerek aşağaki iktibas ettiğim kısmı dipnot olarak eklemiştir. Arşivlerden elde edilen bir raporda geçen bir bölüm:



“…ötedenberu düvel-i efrenciye beyinlerinde vâki kıl u kal ve envâı muharebe ve cidal umûr-ı dinîyelerinden neş’et itmeyub nev-be-nev sanayi ihtira ile madde-i ticareti kendülere hasr daiyesine mebni olmağla, daimen ve müstemirren mülklerinde her türlü sanayi icadını iltizam ve on seneden sonra devletlerine mucib-i menfaat olacak edna bir madde içün gûna gûn tekellüfat ile akçelerinin dışarı çıkmamasına nik ü bed kendü metaları sürülmesine bezl-i emvâl idegeldikleri meşhût ve malûm… olmak mülabesesiyle…”

Yazar ise bu bölümü şöyle yorumlamaktadır:

Batıdaki iktisat politikalarının özünü veciz şekilde ifade eden bu anlayışın, ”meşhut” ve “malûm” diye nitelenmesine dayanarak, Osmanlı ricali arasında kimsenin pek bilmediği, yeni farkına varılmış bir anlayış gibi düşünülmemesi gerektiğini, aksine bilinen bir olguyu ifade ettiğini de söyliyebiliriz.

Yukarıdaki raporu hazırlayan bürokrat kısaca diyor ki, batı devletlerinin savaşları, mücadeleleri, meşguliyetleri dini hassasiyetlerinden kaynaklanmıyor. Tüm bunlar, yeni keşfler yapmak, dünya ticaretine sahip olmak hırslarından ileri geliyor. Her türlü malı kendileri yapmaya çalışıyor, on sene sonra kendilerine menfaati dokunacak şeyler için türlü türlü zorluklara katlanıyorlar. Paralarının dışarı çıkmamasına buna karşın kendi mallarını satmaya uğraşıyorlar.

Evet, dünya çapında bir ekonomik buhran ile yüz yüze olduğumuz şu günlerde acaba diyoruz Osmanlı bürotkratları mı yanlış düşünüyordu, yoksa dün de bugün de paradan başka gözü birşey görmeyen batı mı yanlış düşünüyor.

Kapitalizm ile beraber refah seviyemizin arttığı kesin ama ya vazgeçtiklerimiz...

Tahrib ettiğimiz tabiat...

Batının, elinde sermaye birikmesi için sömürdüğü, köleleştirdiği üçüncü dünya ülkelerinin bugünkü içler acısı hali...

Çok çalışıp çok tüketmeye mecbur, biraz kısınca ekonomik krizlere mahkum, karı koca çoluk çocuk çalıştığı halde borçtan kurtulamayan modern insanın ya da modern kölenin sefaleti...

Osmanlı ile beraber insanlık yıkıldı.

Etiketler: , ,